Coğrafya Şiir Antolojisi

COĞRAFYA ŞİİR ANTOLOJİSİ

Blogun oluşturulmasındaki amaç orta öğretim coğrafya eğitiminde öğrencileri edebiyatın yardımıyla, şiirin gücüyle daha fazla konuşmasını sağlayarak, ders işlenişine bir yenilik katmaktır.
Peki bu nasıl olacak?
Şiirler ile coğrafya eğitimi kazanımları arasında bağ kurarak, kazanımlara uygun şiirler bularak, şiirler hakkında öğrencileri konuşturarak, öğrenciyi dersin içine katarak uygulanacak bir çalışma olacak.

24 Mayıs 2015 Pazar

Aşık Kul Ahmet- Yaz Gelip De Üç Ayları Doğunca

Aşık Kul Ahmet ile Aşık Veysel

YAZ GELİP DE ÜÇ AYLARI DOĞUNCA

Yaz gelip de üç ayları doğunca
Filizlenip fidan olur ağaçlar
Dağlar burcu burcu çiçek açınca
Güzellere seyran olur ağaçlar

Yaprakları temiz koku taşırır
Dallarında kızlar güller devşirir
İnsanlara türlü yemek pişirir
Semalara duman olur ağaçlar

Davul olur meydanları inletir
Müzik olur nice halkı dinletir
Hele şu saz çok dertleri söyletir
Dertli kaval keman olur ağaçlar

Kimi düzgün kimisi de yan olur
Tüm kuşları dallarına kondurur
Yeryüzünü bir cennete döndürür
İnsanlara mihman olur ağaçlar

Kul Ahmet’im gölge olur gidene
Mahsulü bol verir hizmet edene
Meyvaları şifa verir bedene
Çok dertlere derman olur ağaçlar

ÂŞIK KUL AHMET

Aşık Veysel- Varlığa Bak

VARLIĞA BAK

Orman yurdun temelidir
Nesillerin evvelidir
Her sanatın ilk elidir
Ormandaki varlığa bak

Orman memleketin süsü
Hem ufağı hem irisi
Her dalında bir kuş sesi
Ormandaki varlığa bak

Güneşten aldığı hızlar
Toplar havayı temizler
Sıhhatli yaşarız hepimiz
Ormandaki varlığa bak

Çiçek açar irenk irenk
Dağları süsler gülerek
Selleri önler emerek
Ormandaki varlığa bak

AŞIK VEYSEL

Aşık Mustafa- Tasarrufa Gel

TASARRUFA GEL

Vatandaş gereksiz saçma paranı
İsraftan kaçınıp tasarrufa gel
Düşün geleceğin bağla yaranı
İsraftan kaçınıp tasarrufa gel

Elektrik suda yeme içmede
Giyimde kuşamda eşya seçmede
Toprak anaya saygı göstermede
İsraftan kaçınıp tasarrufa gel

Bütçenize göre lükse girmeden
Yiyiniz içiniz israf etmeden
Zamanı ömrü boşa tüketmeden
İsraftan kaçınıp tasarrufa gel

Öyleyse yurdumuz güçlü olmalı
Teknoloji çağda yerini almalı
Yıldızların kapısını çalmalı
İsraftan kaçınıp tasarrufa gel

Âşık Mustafa’nız getirsin dile
Güçlü olabilmek tasarruf ile
İsraf felakettir çektiri çile
İsraftan kaçınıp tasarrufa gel

ÂŞIK MUSTAFA

Bayburtlu Celali- Karşı Yatan Ulu Dağlar

KARŞI YATAN ULU DAĞLAR

Karşı yatan ulu dağlar
Kar kusar bellerin senin
Yazın kışın belli olmaz
Sert eser yellerin senin

Suyun bir kumsaldan kaynar
İner düz ovayı boylar
Şarıl şarıl akar çağlar
Serindir sellerin senin

Çiğdemin menekşen kokar
Güzeller göğsüne takar
İçinde sunalar oynar
Derindir göllerin senin

Dağın çiçekle dolmasın
Umarım yaylan olmasın
Yâd ilden avcı gelmesin
Bağlansın yolların senin

Celali der tuzak kurdun
Pusularda sindin durdun
Yahşi yerden yaman vurdun
Kırılsın ellerin senin

BAYBURTLU CELALİ

Şeref Taşlıova- Biri Su

BİRİ SU

Bu dünyada üç şeyi çok severim
Biri ağaç, biri toprak, biri su
Üçünü de tarif eder överim
Biri ağaç, biri toprak, biri su

Ağaç gölge olur kazanç bir yana
Toprak insanlara sevgili ana
Susuz hiçbir şeyi vermeyin bana
Biri ağaç, biri toprak, biri su

Ağaç diker isen yettin murada
Topraksız karnımız doymaz dünyada
Şeref ruhum bir sudur, gönlüm bir ada
Biri ağaç, biri toprak, biri su

ŞEREF TAŞLIOVA

Karacaoğlan- Yine Bahar Geldi Demi

YİNE GELDİ BAHAR DEMİ

Yine geldi bahar demi,
Yaz ayları şimden geri.
Güz gününün bulanığı,
Çağlar akar şimden geri.

Katar katar oldu göçler,
Donun geydi her ağaçlar.
Deli deli öten kuşlar,
Diller bağlar şimden geri.

Her ağaçlar geyer donun,
Bülbüller artırır ünün.
Koç yiğitler de vatanın,
Anar ağlar şimden geri.

Meste Karac'oğlan meste,
Var derdine derman iste.
Kavuşturur dostum dosta,
Yayla yollar şimden geri.

KARACAOĞLAN

Kul Semai- Ne Güzel

NE GÜZEL

Yine bahar geldi yeşerdi dağlar
Yeşile bürünmüş dallar ne güzel
Giymiş libasını renk almış bağlar
Bağ bahçede yetiren kullar ne güzel

Çalışanlar türlü mahsül yetirir
Varlık insanlara sa’det getirir
Arı çiçek derer balın artırır
Kovanın içinde ballar ne güzel

Çiftçi hazırlamış bağ bohçasını
Aş’lı fidanında yer meyvasını
Koyun kuzu otlar kazovasını
Meleşir kuzular ne güzel

Semai’m kavuştuk bahara yaza
Güzeller kendini çekerlere naza
Hayran oldum yeşil dalda avaza
Bülbüller ötüşür güller ne güzel

KUL SEMAİ

Aşık Veysel- Gözyaşları Gibi Ulu Dağların

GÖZYAŞLARI GİBİ ULU DAĞLARIN

Gözyaşları gibi ulu dağlardan
Enginden engine çağlayan sular
Derin derin derelerden dönerek
Arayıp aslını ağlayan sular

Çağlayarak o bahçeden o bağa
Hayat verir kuvvet verir toprağa
İrenk verir çiçeklere yaprağa
Nebatı toprağı bağlayan sular

Ateş olur çiğ pişirir fırında
Ziya verir nurlar saçar yerinde
Saf olarak akar köy pınarında
Güzeller gönlünü eğleyen sular

İnsanoğlu suyu koymaz haline
Setler çeker baraj yapar yoluna
Bunca santraller almış eline
Her bir ihtiyacı sağlayan sular

Her zaman aşıkım suyun sesine
Baharda bulanıp çağlamasına
Akar gözyaşlarım gam deryasına
Veysel'in derdini yen'leyen sular

ÂŞIK VEYSEL

Aşık Veysel- Çiftçiler

ÇİFTÇİLER

Dinle çiftçilerin garip halini
İlkbaharda çifte başlar çiftçiler
Hiçbir zaman işten çekmez elini
Durmaz yıl onik'ay işler çiftçiler

Evvel buğday eker sonra arpayı
Her gün fazla saçar kuşların payı
Tarlada görürse kuşu kargayı
Döner sapanınan taşlar çiftçiler

Yağmur bol olursa güler yüzleri
Bahar göğ ekini görür gözleri
Çayır çimen bürüyünce dizleri
Öküzün boynunu boşlar çiftçiler

Biçer ekinini sürer harmanı
Esen yellerinden savurur onu
Bol gelirse dane ile samanı
O sene rahat kışlar çiftçiler

Veysel anlatırsın çiftçi halını
Kışın yemler davarını malını
Başına toplanır oğlu gelini
Şimdi bol şüküre başlar çiftçiler

ÂŞIK VEYSEL

Dursun Yaşa- Kıbrıs Bizimdir

KIBRIS BİZİMDİR

Ne hakla istiyorsun, Kıbrıs’ı zaman zaman
Artık kükreyeceğim bunu bil gafil Yunan

Dünyayı kandırarak, gizli kuyular kazma
Kıbrıs Türk’ün yurdudur, sakın şaşırma

Kan döktük, teri sildik, alnımızın akıdır
Hak ve adalet varsa Kıbrıs Türk’ün hakkıdır.

Boşuna rüya görme, hatırla bir dünleri
Tekrar bilemiyelim, bu şanlı süngüleri

Tarih bizi söyler, coğrafyası da bizden
Barışı baltalamak, saygısızlık hep sizden

Adımız şanlı Türk’tür, her şeyimiz mertçedir
Hakka el uzatanın ölümü köpekçedir.

Sulhu korumak için cihanla dost olduksa
Beyhude hayal kurup göz dikmeyen Kıbrıs’a

Vatanın parçaları bölünmez bir bütündür.
Yüzyıllardır Türk olan; Kıbrıs yine Türk’ündür.

DURSUN YAŞA

Celal Sahir Erozan- Kafkas Türküsü

KAFKAS TÜRKÜSÜ

Her köşende bin çiçekli bahçeler vardı;
Göklerinin güneşinden güller yağardı…
Dağlarının yeşil saçı niçin ağardı?
Gecelerin niçin hasret çeker hilâle?

Seni Türk’ün hicranı mı koydu bu hale?
Güzel Kafkas! Yeter bu yas uykusu, uyan!
Benzin solmuş, düşmanların kanıyla boyan;
Bayrak gibi kırmızı ol, güneş gibi yan…

Sarıl Türk’ün getirdiği parlak hilâle!
Seni onun hicranı mı koydu bu hale?
Al dudaklar mavi göğe dua okusun;

Pembe eller yarın için şallar dokusun;
Her yiğit er kılıcına bir kelle kosun…
Tanrı artık bir nihayet versin bu hale:
Seni çabuk kavuştursun nazlı hilâle…

CELAL SAHİR EROZAN

Mustafa Kemal Atatürk- Hakikat Nerede

HAKİKAT NEREDE?

Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak
Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.

Asya'nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa'nın Alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Hakikat nerede?

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Yavuz Bülent Bakiler- Bizim Türkümüz

BİZİM TÜRKÜMÜZ

Bizim türkümüzde gurbet var artık.
Hasret var, yürek var, toprak var balam
Gönlümüzü sımsıcak alan topraklar
Altaylara, Tanrı Dağları'na dek uzar
Kim demiş vatanımız Edirne'den Kars'a kadar.

Kerkük'te kurşunlar ansızın bizi vurur
Sürüklenir sokaklarda başsız cesetlerimiz
Zulüm bir hançer gibi içimize oturur
Bir mağara devrinden arta kalan insanlar
Kerkük'te kan kusturur...

Basmış kanlı çizmeler toprağına bir defa
Çiğnenmiş kara kalpaklar, temiz duvaklar
Susmuş minarelerinde mübarek ezan
Prangaya vurulmuş bir mahkûm gibi çaresiz
Boynu bükük türkülerde güzelim Azerbaycan.

Balkanlarda büyük, öksüz kubbeler
Minareler, şadırvanlar, kervansaraylar
Bizi söyler, anlatır Mimar Sinan'dan beri
Üsküp'te, Estergon'da, bir atar damar gibi
Davullar, zurnalar ve serhat türküleri...

Yüzyıllardan beridir Altaylardan Tuna'ya
Bizim türkülerimizdir söylenen
Konuşan dil, bizim dilimizdir
Renk renk, nakış nakış uzayan toprak değildir
Kilimlerimizdir...

Bizim türkümüzde gurbet var artık.
Hasret var, yürek var, toprak var balam
Gönlümüzü sımsıcak alan topraklar
Altaylara, Tanrı Dağları'na dek uzar
Kim demiş vatanımız Edirne'den Kars'a kadar.

YAVUZ BÜLENT BAKİLER

Posoflu Aşık Müdami- Bizim

BİZİM

Ta Orta Asya’dan taşıp gelmişiz
Bu yurt arasından yapımız bizim
Çoğaldıkça garbı şarkı almışız
Derbent’te var Demirkapı’mız bizim

Biz örnek aldık Ceyhun’dan Nil’den
Sözüm hakikattir derun-i dilden
Surye’den Irak’tan hatta Babil’den
Kurre-i Arz kutru çapımız bizim

Bizden şamar yedi Urum, Ermeni
Beylik için ister fermanı
Bunu tasdik bilgi gider fermanı
Düşmana mal olan çöpümüz bizim

POSOFLU ÂŞIK MÜDAMİ

Bayram Durbilmez- Turnalar

TURNALAR

Uçun Türkiye’den esir yurtlara
Hicran yarasını sarın turnalar
İnleyen göllere, kanlı sırtlara…
Rüzgârla el ele verin turnalar

Nasılmış öğrenin Musul’la Kerkük
Düşleri yaralı, dertleri büyük
Boyunları yine kalmasın bükük
Yaralara merhem sürün turnalar

Bağdat’tan Türk yurdu Tebriz’e geçin
Sonra Heyder Baba dağını seçin
Şehriyarla bayram şerbeti için
Nevruz çiçekleri derin turnalar

Doğu Türkistan’a edin hareket
Sevinç gözyaşları kalplerde rahmet
Dirensin arzular, bitsin bu hasret
Esaret zincirin kırın turnalar

Kırım’ı düşleyen uğrar Kırım’a
Kırıma uğrayan ağlar kırıma
Akmescit, Akyar, Kerç, Eski Kırım’a…
Çığlıklara kulak verin turnalar

Başkurt, Altay, Tuva, Hakas elleri
Yakutya, Çuvaşya… Karlı belleri
Durbilmez aşmalı zor engelleri
Ayrılığa sürgü sürün turnalar…

BAYRAM DURBİLMEZ

Öksüz Dede- Tuna Türküsü

TUNA TÜRKÜSÜ

Misal-i cennettir evvel baharı
Açılır kırmızı gülü Tuna’nın.
Öter bülbülleri leyl ü nehârı
Eser bad-ı saba yeli Tuna’nın.

Alaman dağından beri geçmiştir
Engürüs ilinden yollar açmıştır,
Analar ağlatmış kanlar içmiştir
Söylemeye yoktur dili Tuna’nın.

Turaba gark olmuş yerdedir yüzü
Arzulayıp akar Karadeniz’i
Cemreler düştükçe sökülür buzu
Ovalara çıkar seli Tuna’nın.

Öksüz Aşık bunu böyle dedi mi
İmdi ovalara bastı kademi
Selamlamış Estergon’la Budin’i
Belgrad’a uğrar yolu Tuna’nın.

ÖKSÜZ DEDE

Deli Boran- Evvel Bahar Yaz Ayları Gelende

EVVEL BAHAR YAZ AYLARI GELENDE

Evvel bahar yaz ayları gelende
Akar boz bulanık seli Tuna’nın
Bülbüller ötüşür bahçelerinde
Gülü burca burca kokar Tuna’nın

İlkbaharda dalgalanıp coşmuşum
Analar ağlatıp kanlar saçmışım
Ataman dağından yollar açmışım
Yolu serhatlere uğrar Tuna’nın

Kimse bilmez nerdedir onun başı
Eksik olmaz yalısının döğüşü
Akıttı gözünden kan ile yaşı
Gölleri leşilen doldu Tuna’nın

Tuna derler yerdedir anın yüzü
Arzulanıp gider Karadenizi
Cemreler düşünce çözülür buzu
Denizlen cengi var deli Tuna’nın

Deli Boran bunu böyle dedi mi
Bu su böyle akar mıydı kadimi
Taşına koymuşum garip başımı
Yolu serhatlere uğrar Tuna’nın

DELİ BORAN

Kemalettin Kamu- Akdeniz'den Geçerken

AKDENİZ’DEN GEÇERKEN

Sular pırıl pırıl, rüzgârı mis kokulu,
Kuş uçmaz eski Türk kalyonlarının yolu.
Sağda, sıra dağlarla kabaran Anadolu,
Yeşil eteklerinde tükeniyor Toros'un.

Akşam pembeleşiyor bembeyaz tepelerde,
Eğiliyor bulutlar engine perde perde.
Dönüyorken kıyılar koyu bir laciverte,
Sesini dinliyorum sularda Barbaros'un.

Havada bir dost eli okşuyor derimizi,
Boynu bükük adamlar tanıyor sanki bizi;
İçimize çevirip nemli gözlerimizi.
Geçtik yabancı gibi yakınından Rodos'un.

KEMALETTİN KAMU

Ahmet İhsan Kırımlı- Kaz Dağları

KAZ DAĞLARI

Sarıkızı baş tacı yapmış
Omuzlarına maviler yeşiller örtmüş
Kaz dağları
Eteklerine çelenkler örülmüş
Zeytin Dağları
Işıl ışıl dereler susmuş
Bülbüller şakır
Sevgi pınar olmuş
İçinde akar
Kaz dağları Ege’ye
Buğulu gözlerle bakar
Mavi sular sabah akşam
Yüz kere, bin kere
Eteklerini öper, Kaz dağlarınınKAZ DAĞLARI
Sarıkızı baş tacı yapmış
Omuzlarına maviler yeşiller örtmüş
Kaz dağları
Eteklerine çelenkler örülmüş
Zeytin Dağları
Işıl ışıl dereler susmuş
Bülbüller şakır
Sevgi pınar olmuş
İçinde akar
Kaz dağları Ege’ye
Buğulu gözlerle bakar
Mavi sular sabah akşam
Yüz kere, bin kere
Eteklerini öper, Kaz dağlarının
Mehtap çıkmayagörsün
Midilli hemen göz kırpar Kaz dağlarına
Egeye nikâhlanmış Kaz dağları
Kadimden
Bu sevgi derindendir, derinden
Kimi zaman imbat
Kimi zaman da dalgalar
Aracılık yapar
Buluşurlar, öpüşürler

AHMET İHSAN KIRIMLI

Aşık Veysel-Tarlam Sana Üç Yüz Fidan Aşılasam

TARLAM SANA ÜÇ YÜZ FİDAN AŞILASAM

Tarlam sana üç yüz fidan aşlasam
Tarla coşar fidan coşar el coşar
Gücüm yetse hemen işe başlasam
Kazma coşar kürek coşar bel coşar

Muhitime örnek olsun maksadım
Sevinir evladım söylenir adım
Hız ile yürürdüm olsa kanadım
Yolcu coşar ayak coşar yol coşar

Çalışırsan toprak verir cömerttir
Emeksiz istemek dermansız derttir
Çalışmak insana büyük servettir
Kese coşar gönül coşar el coşar

Yılda bir kez çiçek açan ağaçlar
Hayatta insana ömür bağışlar
Her taraftan cıvıldaşır o kuşlar
Seher coşar bülbül coşar gül coşar

Güzelim zülüfü küpeyi saklar
Ağacın yaprağı meyvayı koklar
Mehtap ile birleşince yapraklar
Gölge coşar mehtap coşar dal coşar

Yel değdikçe sor ki dallar ne çeker
Irgalanır durmaz coşar hu çeker
Demişler ki bu dertleri bu çeker
Saz iniler Veysel ağlar tel coşar

ÂŞIK VEYSEL

Karacaoğlan- Eğer Benim İle Gitmek Dilersen

EĞER BENİM İLE GİTMEK DİLERSEN

Eğer benim ilen gitmek dilersen
Eğlen güzel yaz olsun da gidelim
Bizim iller kıraçlıdır aşılmaz
Yollar çamur kurusun da gidelim

Erisin dağların karı erisin
İniş seli düz ovayı bürüsün
Türkmen ili yaylasına yürüsün
Ak kuzular melesin de gidelim

Irak derler Karaman'ın ilini
Köprüsü yok geçemedim selini
Kervan yaylasını Perçem belini
Lale sümbül bürüsün de gidelim

Üç gün oldu bizim evler göçeli
Beş gün oldu Cihan suyun geçeli
Önü al önlüklü sarı peçeli
Hanım kızlar yürüsün de gidelim

Karac'oğlan der ki buna ne fayda
Merhamet kalmadı yoksulda payda
Bu ayda olmazsa gelecek ayda
On ik'ayın birisinde gidelim

KARACAOĞLAN

Şevki Aksoy- Türkmen Göçü

TÜRKMEN GÖÇÜ

Bir yanda beygir yüklü, diğer yanda eşşeği
Katarlamış deveyi, peşindeki köşşeği
Omuzunda tüfeği, sarmalanmış döşşeği
Bu göç Türkmen göçüdür, bilmiyorsan bil gardaş 

Sabah erken belli olur, çuvalının alası
Torosların ardıdır burada Türkmen yaylası
Bir hey tutturmuş gider, gelinle kaynanası
Bu göç Türkmen göçüdür, bilmiyorsan bil gardaş

Pınarları özlemiş, davar, koyun, kuzular
Orada bahar taptaze, yemyeşildir yazılar
Meleşir oğlakları, develer, bozular
Bu göç Türkmen göçüdür, bilmiyorsan bil gardaş

Varınca yaylasına kuruyor çadırını
Minderleri saf yündür, aratmıyor sediri
Tanrı misafirine canın bile yediri
Bu göç Türkmen göçüdür, bilmiyorsan bil gardaş

Şevki Aksoy diyor ki, koyuna kattı koçu
Ayrılmış yavrusundan, tekeyle gezer keçi
Ekim kasım derkene, geri yüklemiş göçü
Bu göç Türkmen göçüdür, bilmiyorsan bil gardaş

ŞEVKİ AKSOY

Türkmendağlı Hilmi Can- Göçün Destanı

GÖÇÜN DESTANI

Göç ettikçe dağdan, köyden, ovadan.
Oturacak yer kalmadı şehirde.
Kimi kopmuş, fakirlikle yuvadan.
Zengin rahat, fakirlik çok ülkede.

Parça parça oldu, köyün toprağı.
Kime yeter, üç beş kardeş olunca.
İcar tutsan, doyurmuyor ortağı.
Hayvanda az, otlaklar ev dolunca.

Saman bile alınıyor dışardan.
Köyler bomboş, sürülmüyor tarlalar.
Kıraç toprak, nasiplenmez yağmurdan.
Verimliyse zapt etmiştir ağalar.

Köyden gelen, yerleşiyor varoşa.
Devlet malı, kapış kapış oluyor.
Gecekondu yapıyorlar yokuşa.
Beş on çocuk, buralarda doğuyor.

Göçün sebebidir iş ve aşsızlık.
Biri yer biri bakar huzur olur mu?
Şaşırıp kalmışık, kötü başsızlık.
Türkmendağlı derki, hain durur mu?

TÜRKMENDAĞLI HİLMİ CAN

Nurettin Özdemir- Vatan

VATAN

Vatan,
Antalya'da bir mavi su,
Posof'ta bir çorak tarla,
Gümüşhane'de bir yemyeşil bahçedir.

Vatan,
Sivas yaylasında
Yıldız bakışlarıyla aydınlanan
Ipıssız bir gecedir.

Vatan,
Kelkit'te bir kardeş mezarı,
Zonguldak'ta bir maden işçisi,
Rize'de çay toplayan bir gelin
Ve seccadesinde namaz kılan bir ihtiyar annedir.

Vatan,
Ceylânpınar'da bir ince ceylân,
Edirne'de bir ince minaredir.

Vatan,
Hudut boylarında dalgalanan
Güzel bayrağımızda
Hare hâredir.

Vatan
Küçük ellerinin avuçladığı
Sade bir toprak parçası değil çocuğum,
Toprakla büyüyen bir kutsal düşüncedir

NURETTİN ÖZDEMİR

Hikmet Elitaş- Ben Anadoluyum

BEN ANADOLUYUM

Ben Anadolu’yum, Türk'ün vatanı,
Kaç hoyrat çiğnedi, döşümü benim.
Dolaşsan cihanın dört bucağını,
Bulaman bir başka, eşimi benim.

Bir yanım Akdeniz, bir yanım Ege,
Sor tarih söylesin, dünden bu güne
Erciyes şükreder, yükselip göğe
Erzurum'da gel gör, kışımı benim.

Gün olur Erzincan boynunu büker,
Sakarya’m derdini denize döker,
Her taşın altında bir şehit yatar
Bir seyret; dağımı, taşımı benim.

Konya'dan yükselir bir kutlu çağrı,
Yayılır doğudan, batıya doğru
Isparta’m gül kokar, kar boran Ağrı.
Bazen duman kaplar, başımı benim.

Hikmetî ' ye essiz vatan olmuşum
Ankara'yla kavl-i karar kılmışım,
Uygarlığa doğru menzil almışım,
Kâbus eylemeyin, düşümü benim.

HİKMET ELİTAŞ

İlhan Geçer- Gemlik İçin Mısralar

GEMLİK İÇİN MISRALAR

Bir Gemlik akşamı tuzlu ve ıslak
Gemlik kuşları zeytin yeşili
Bahar bahçelere uzanan dudak
Körfez sularında ay çini çini

Dar yüzlü evleri denize karşı
Penceresinde tosun kokan teyzeler
Masmavi gülümser sokaklar çarşı
Rüzgârın sevdalısı Kumra’dan eser

Bir özlem şarkısı dinmeyen
Tenha bahçelerde rüya dolu yaz
Bir şiir mısraları hiç silinmeyen
Dağlarını kucaklayan bulutlar beyaz

Alaca karanlıkta bir sarı demet
Unutulmuş aşkları çağırır gibi
Buğulu kadehlerden yansır gülüşü
Biz döneriz gönlümüz Gemlik'te kalır gibi

İLHAN GEÇER

Necati Cumalı- Kıyı

KIYI

İlk ışıklar suya değerken
Demir aldık
Bütün gün kıyı kıyı
Güneye doğru indik
Rüzgâr bizimleydi
Bizimle yunus balıkları
Üstümüzde beyaz bulutumuz
Kırışıklı çivit mavisiydi deniz

Yoksul köy gömütlüklerini andırır
Çıplak tepeler
Taş kırıklar, kekik kümeleri, akdikenler
Dağınık keçi sürüleri

Çiçekler meyveleriyle eteklerinde
Denize inerken tutuklanan
Katırtırnakları, yaban incirleri
Ahlatlar, bodur meşeler
Genç zeytinlikler yer yer

Bazen beyaz badanalı
Tek katlı bir damın
Kuyu ile kapı arasında
Gidip gelen kadını

Çamaşır serili nar ağaçları
Buradayım diyen bir kavak

Bu boş kıyı adına
Bize havlayan
Melez bir köpek

NECATİ CUMALI

Nuray Ayhan- Kerpiç Evler

KERPİÇ EVLER

Kerpiç evle kerpiç evler
Ne sıcaktır kim bilir
Mis gibi toprak kokar
Ülkemin gerçeğidir onlar
Ne vakit deprem oldu
Altı büyüklüğünde
Dayanamadı kerpiç evler
Hava soğuktu sabah ayazı
Müezzin okuyordu namaz uykudan hayırlı
Fay hattı çatladı
Feryatları duyan olmadı
Ne vakit gün ışıdı
Ülkemin acı gerçeği yıkıldı
Viran oldu
Ah yalan oldu kerpiç evler
Gencecik bedenler
Minicik yavrular toprağa kondu
Onların neydi suçu
Okçular kasabası uykuda depreme teslim oldu...

NURAY AYHAN

Tuncay Akdeniz- 17 Ağustos Depremi

17 AĞUSTOS DEPREMİ

Yedi nokta dörttür deprem şiddeti
Geceyi ikiye böldü bu deprem
İstanbul Sakarya Bursa İzmit i
Marmara'yı sanki deldi bu deprem

Gürültüyle bomba gibi patladı
Binaları beşik gibi salladı
Köprüler yıkıldı yollar çatladı
Bir gecede canlar aldı bu deprem

Depremin şiddeti gece duyuldu
Ana kalktı çocuğuna sarıldı
Kaçamadı bir köşeye yığıldı
Bebeğimi gece çaldı bu deprem

Enkazların altı hep insan dolu
Vücutları ezik kırılmış kolu
Kimi imdat diyor kurtarın beni
İnsanlara mezar oldu bu deprem

Sardı yurdumuzu acı felaket
Vatan kan ağlıyor bütün memleket
Yetişti imdada askerle millet
Başımızı derde saldı bu deprem

Tuncay feryat eder dayanmaz yürek
Enkazın altında yatıyor bebek
Anaları yavrum, yavrum diyerek
İçimizde acı kaldı bu deprem

TUNCAY AKDENİZ

Aşık Deli Hazım- Yasa Girdi

YASA GİRDİ

Bin dokuz yüz elli yedi senesi
Mayıs aylarında yıl yasa girdi
Semadan sidreye bir afet oldu
Canları götüren sel yasa girdi

Bir saatte dolu yağmur döküldü
Hep ağaçlar köklerinden söküldü
Cenazeler çöl ovaya ekildi
Cesedi körleyen mil yasa girdi

Vakit akşam idi karanlık çöktü
Öyle bir afet ki değdiğin yıktı
Çığlıklar bağlıklar ayyuka çıktı
Görenler ağladı el yasa girdi

Hiç kimsenin ağzın bıçak açmıyor
Kuşlar bile sersem olmuş uçmuyor
Bir yandan bir yana kimse geçmiyor
Vasıtalar durdu yol yasa girdi

Akıl ermez Yaradan'ın işine
Cenazeler geldi peşi peşine
Güller soldu aşk yok bülbül kuşuna
Bağlar harap oldu dal yasa girdi

Üzüntü başladı Deli Hazım'da
Yalan yoktur bu yazdığım yazımda
Matem vardır dertli öten sazımda
Perdeler gamlandı tel yasa girdi

DELİ HAZIM

Aşık Şarkışlalı Serdari- Kuraklık Destanı

KURAKLIK DESTANI

Nesini söyleyin benim efendim
Gayrı düzen tutmaz telimiz bizim
Garip bülbül gibi feryad ederim
Açılmadan soldu gülümüz bizim

Sefil rençberin tebdili şaştı
Borç kemali buldu boynundan aştı
İntikal parası binleri geçti
Dahi doğrulmaz belimiz bizim

Şu yalan dünyada hoş olamadım
Borçludan bir kere baş alamadım
Şu küçük öküze eş bulamadım
Söylemeden aciz dilimiz bizim

Sekiz ay kışımız dört ay yazımız
Açlığından telef olur bazımız
Kasım demeden buz tutar özümüz
Mayısta çözülür gölümüz bizim

Serdari sen gel de bu işi boşla
Çekil bir tekkeye tekbire başla
Vilayetim Sivas, yerim Şarkışla
Düşmez İstanbul’a yolumuz bizim

SERDARİ

Zeki Çelik- Sel Felaketi

SEL FELAKETİ

Ozon tabakası artık delindi,
Buzullar eridi afet göründü,
Ağaçlar yıkıldı yerde süründü,
Ansızın bastırdı sel felaketi.

Gökyüzü gürledi şimşekler çaktı,
Bulutlar boşandı aşağı aktı,
Ahşap binaları kolayca yıktı,
Hayvanı kıstırdı sel felaketi.

Mevsimler karıştı denge bozuldu,
Denizler kabardı dağlar süzüldü,
Yediden yetmişe herkes üzüldü,
İnsanı susturdu sel felaketi.

Bağ, bahçe, arazi göle dönüştü,
Araçlar su doldu caddeler şişti,
Engel tanımadı hızlıca geçti,
Bize kan kusturdu sel felaketi.

Haneler dağıldı herkes perişan,
Çözüm üretilmez çoktur konuşan,
Böyle bir ortamda nasıl çalışan,
Zeki'yi küstürdü sel felaketi.

ZEKİ ÇELİK

Sabiha Yüce- Uludere

ULUDERE

Uludere Uludere
Senin çalın söküldü mü
Güllü bostanın duvarı
Çay tarlaya döküldü mü

Kavakları sel götürdü
Kışın bunlar ne yakacak
Atatürk emir verirse
Seldeki evler kalkacak

Yağmur ile gelen dolu
Düzayak yürüttü seli
Gayrı bostan yıkılıyor
Biz ağlayak sefil karı

Güllü bostanın gülünü
Deste deste bağlamadım
Uludere’nin selini
Bir gevere çalamadım

Her derede kaynar gözler
Suda yatar sar’öküzler
Yeter verdin kadir Mevlâ’m
Ağlaşıyor öksüz kızlar

SABİHA YÜCEL

Ozan Cemay- Çığ Faciası

ÇIĞ FACİASI

Karlar yağmıştı son kışta,
İnceden inceden.
Dağlar, ovalar beyaz giyinmişti,
Gündüzün aydınlığında.
Sonra akşam geldi apansız,
Ayazlar esti karanlıklarda,
Uzaklarda bir baykuş öttü,
Ölüm soğukluğunda
Karlar koptu zirvenin dişlerinden,
Çığ kondu adı
Aşağılara doğru dörtnal gelirken,
Önce rüzgârı çarptı ölümün,
Duvarlar, damlar yıkıldı,
Beyaz balyozlarla.
Bazı insanlar öldü,
Ecel teri dökemeden.
Bazıları kurtuldu sessizce,
Bu korkunç hengâmeden.

OZAN CEMAY

Durdu Şahin- Günden Güne

GÜNDEN GÜNE

Toprak ana toparlıyor tohumu
Doludizgin dolaşıyor atlılar
Yağmurları bağlayanlar yok artık
Yangın yüreklere ulaşıyor sular

Kuşanmış kanatlarını kuşlar
Karalarda serinlik var, denizlerde sükûnet
Önümüzde eğiliyor yokuşlar
Her tarafa çoğalıyor bereket

DURDU ŞAHİN

Necdet Evliyagil- Nisan Düştü

NİSAN DÜŞTÜ

Nisan’da gülümsüyor
Çiçek açan dal
Aydınlığa kavuşan gökyüzü
Çatlayan toprak-tohum
Yeşillenen yaprak
Yaşantının mutluluğunu söylüyor

Kuşlar cıvıldıyor kuşlar
Yağmurun coşkulu sesinde
Yürekler temizleniyor
Toprağın bereketinde
İnsanlar seviniyor
Ilık sabah rüzgârları
Yeni bir huzur getiriyor
İnsanlar birbirine gülüyor

NECDET EVLİYAGİL

Aşık İmamoğlu- Çağlayı

ÇAĞLAYI

Geyik Dağı’nın dibinden
Çıkar çağlayı çağlayı
Silifke’nin tam içinden
Geçer çağlayı çağlayı

Toroslar yara yara
Mut’a her gün baka baka
Zeyne’ye göz ata ata
Akar çağlayı çağlayı

Eğri eğri yolları var
Besleyici kolları var
Göksu diye ünü var
Gelir çağlayı çağlayı

Yol boyunca bahçeleri
Bohçalarım akçaları
Silifke’de tarlaları
Sular çaplayı çağlayı

İmamoğlu yorgun yorgun
Yazın akar sargın sargın
Köyler ile sargın sargın
Gezer çağlayı çağlayı

ÂŞIK İMAMOĞLU

Halil Soyuer- Toprak

TOPRAK

Ne ararsan toprakta var,
Neyin vardır eş toprağa?
Varlığını sebil eyler,
Yaz toprağa, kış toprağa.

Hakkım hiç yitirmedi
Sürdün darlık getirmedi.
Ne ektin de bitirmedi,
Altındaki boş toprağa?

Onda nimet çeşit çeşit
Varlığın toprağa eşit
Yerden gelen sesi işit
Seller gibi taş, toprağa.

Günlerin mutlu mu olur?
Gönlün muratlı mı olur?
Yemeğin tatlı mı olur?
Geçilmezsen diş toprağa.

Topraktaki kalbi dinle,
Yüz borç alır, öder binle.
Vakit gelir her şeyinle
Kabul eyler, düş toprağa.

Koyun kuzu meleşince,
Ot bitirir ince ince,
Adı, TÜRKİYE’leşince
Kurban olur baş toprağa.

HALİL SOYUER

Ali Karaçay- Yaylalarda

YAYLALARDA

Gel… yalan dünyada sürek sefayı
Gönle toy, düğün var yaylalarda
Ova yeşil ırmak berrak gök mavi
Dağlar benek benek kar yaylalarda

İlkbaharda imrenirim toprağa
Nur yatar güneşten köşe bucağa
Tabiat dost oldu kucak kucağa
Sevgiyi, şefkati gör yaylalarda

Yaylada güneş var gül var koku var
Pınarlar çağlaşır uçuşur kuşlar
Hayat dolu aşk kokuyor yaylalar
Sadık âşıklara sor yaylalarda

Gönül otağ kurup bu yaz kırlarda
Eylenmek istiyor bir iki hafta
Tövbekâr olmuşken birçok günahta
Yine başlamamak zor yaylalarda

ALİ KARAÇAY

Aşık Deli Hazım- Bahar Geldi

BAHAR GELDİ

Gamlı gönlüm niye yaslı durursun
Seyreyle dağları yaz bahar geldi
Keklikler ötüşür geyikler meler
Sen de onlar ile gez bahar geldi

Neşeler çoğaldı şehirde köyde
Sular coşkun akar ırmakta çayda
Âşıklara ilham gelir bu ayda
Derdini deftere yaz bahar geldi

Aşiretler yaylasına göçüyor
Bu mevsim etrafa neşe saçıyor
Otlar türlü tevir çiçek açıyor
Topla tutam tutam diz bahar geldi

Kar eridi boz bulanık sel oldu
Kurumuş ağaçlar yeşil dal oldu
Geçen kış ayları bana yıl oldu
Derdi olmayana tez bahar geldi

Deli Hazım uyan uyuma böyle
Tabiat canlandı kalk seyir eyle
Mademki âşıksın hiç durma söyle
Sazın kılıfını çöz bahar geldi

AŞIK DELİ HAZIM

İgor Seviryanin- Bahar Günü

BAHAR GÜNÜ

Ilık mı ılık ve yaldızlı bir bahar günü
Şehrin gözünü de güneş kamaştırıyor işte!
İşte yeniden neşeliyim!
Sağlığım yerinde hiç bozulmayan gençliğim!

Kanım kaynıyor, yüreğim hep kırlara koşuyor
Sevdiğimle yarenlik bugünkü dileğim...
Uçsuz bucaksız işte sonsuza ulaşıyor ufuk çizgisi
Şarkıların en güzeli ve çiçekler sevdiğim.

Tarlalar boyu koşturmak arabaları!
Delikanlıca bir yarış ovalarda
Güneş bir yanıp bir sönüyor kadınların yanağında
Dost gözüyle görmek düşmanı!

Yapraklar hışırtılı şarkınız başlasın artık!
Otlar yeşersin! Renklenin bütün çiçekler!
Kötülük sokulmasın aranıza
Bozulmasın güzelliği bu günün!

İGOR SEVİRYANİN

Cemal Hoca- Yine Bahar Oldu

YİNE BAHAR OLDU

Yine bahar oldu dağlar başında
Güzellerin seyran zamanı geldi
Tütüyalar tüter yar yokuşunda
Her çiçeğin elvan zamanı geldi

Cümle kuşlar muradına erecek
Dudu kumru bahçelerde ötecek
Çiçek çimen kırmızı gül bitecek
Bülbüllerin figan zamanı geldi

Cemal Hocam destan oldum dillere
Nedendir gözyaşım döner sellere
Bizim çimenlere bizim göllere
Sunaların konma zamanı geldi

CEMAL HOCA

Aşık Huzuri- Lale Sümbül Açtı

LALE SÜMBÜL AÇTI

Lale sümbül açtı geldi nevbahar
Yemyeşil görünür çimenli dağlar
Herkesin gönlünde taze sevinç var
Goncasın gösterir bülbüle bağlar

İyş ü işret eder eshab-ı merak
Her sebzeyi yüze çıkardı toprak
Kuşlar yuva yapar ağaçlar yaprak
Irmaklar ses verir çalkanır çağlar

Bir ilaç yetiştir aman ey tabip
Kalmışım biçare kimsesiz garip
Bilmem bize yok mu sefadan nasip
Huzuri gurbette ah çeker ağlar

ÂŞIK HUZURİ

Aşık Beyani- Bugün

BUGÜN

Yüzü soğuk kışın ömrü bitince
Tabiat bir bayram eyledi bugün
Cehennemi başımızdan atınca
Her Türk birer türkü söyledi bugün

Bülbül gülün hasretini çekerken
Kayısılarla kiraz çiçek açarken
Dumanlar dağlarla şaka yaparken
Bulutlar gülerek ağladı bugün

Çiftçilerin bitti idi samanı
Allah bunaltmadı hali yamanı
Gariplerin yurda dönüş zamanı
Gurbette olanlar neyledi bugün

Hakk’ın hikmetiyle kar çokça düştü
Lodos düşmanıymış görünce şaştı
Ayağı kayınca dereye uçtu
Fırat, Murat coşup çoğaldı bugün

Ocak ayı gitti günü boğarak
Şubat ayı bitti boyun eğerek
Mart ayı uzadı bağrın dönerek
Şu nisan bahara bağladı bugün

Beyani der gayri sobayı söktük
Zamanla çağlayıp zamanla aktık
Çiçek toplamağa dağlara çıktık
İnsanlar cenneti boyladı bugün

ÂŞIK BEYANİ

Baki- Gazel

GAZEL
Zemine bad-ı hevadan çok akçe düştü yine
Pür itdi damen-i sahrayı toldı ceyb-i cibal



Günümüz Türkçesiyle
Yine yere rüzgâr sayesinde çok para düştü
Kırların eteği, dağların cebi para ile doldu

BAKİ

Antik Mısır/ Anonim- Nil

NİL

Nil’in taştığını görenler ürperir
Tarlalar gülümser boydan boya
Nehir kıyıları berekete kavuşur
Gökten dökülür Tanrı armağanları
Yüzü güler bütün insanların
Tanrıların yüreği şenlenir

Sular akıyor gürül gürül
Yükseliyor taşkın Nil
Günler uzadı
Geceler düzene girdi yine
Aylar rastgele değil artık
Tanrılar mutlu ve şen
Kahkahayla ve zevk içinde
Geçiyor hayat

ANONİM/ANTİK MISIR

Kul Mehmet- Be Yarenler Evvel Bahardır

BE YARENLER EVVEL BAHARDIR

Be yarenler yine evvel bahardır
Bülbül intizarlık kılar durmayıp
Kuşlar ahenk edip çığrışıp öter
Kalbin kasavetin siler durmayıp

Kadir Mevla’m kudretini bildirir
Daim ağlar kullarını güldürür
Menekşeler külahını kaldırır
Yeşil çemenlerde yeler durmayıp

Her ağaçlar sücü dolmuş içilmiş
Yeryüzüne ab-ı hayat saçılmış
Gök sümbül kırmızı lale açılmış
Güller ağzın açmış güler durmayıp

Misal-i Ravzadır Cennet-i Rıdvan
Firdevs bahçesine benzemiş cihan
Kırmızı hulleler giymiş erguvan
Selvi dalı başın sallar durmayıp

Bizim illerimiz aydın illeri
Çifte çifte bülbüllüdür dalları
Kul Mehemmed eydür seher yelleri
Yârin siyah zülfün böler durmayıp

KUL MEHMET

Karacaoğlan- Çukurova

ÇUKUROVA

Çukurova bayramlığın giyerken,
Çıplaklığın üzerinden soyarken,
Şubat ayı kış yelini kovarken,
Cennet dense sana yakışır dağlar.

Ağacımız yapraklarla donanır,
Taşlarımız bir birliğe inanır,
Hep çiçekler bağrınızda gönenir,
Pınarınız çağlar, akışır dağlar.

Rüzgâr eser, dallarınız atışır.
Kuşlarınız birbiriyle ötüşür,
Ören yerler bu bayramdan pek üşür,
Sümbül niçin yaslı bakışır dağlar.

Karac'oğlan, size bakar sevinir;
Sevinirken kalbi yanar, köyünür;
Kımıldanır hep dertlerim, devinir;
Yas ile sevincim yıkışır dağlar.

KARACAOĞLAN

Birri- Rubai

RUBAİ

Ezhâr ile gülşen yine oldu pür-zîb
Nakkaş-ı bahar eyledi özge tertîb
Berg-i gül-i asfer ile yer yer hâlâ
Ser-levha-i gül-zâr olundu tezhîb



Günümüz Türkçesi ile
Çiçekler ile gül bahçesi süs ile doldu
Bahar nakkaşı kendi düzeniyle sıraladı
Sarı gülün yaprağı ile yer yer hala
Gül tarlasının levhası yıldızlarla süslendi

BİRRİ

Antik Mısır/Anonim- Nil'e Övgü

NİL’E ÖVGÜ

Adın kutlu olsun Nil
Yerin dibinden fışkıran
Mısır’ı besleyen ulu ırmak
Varlığın gizli
Karanlıksın güpegündüz
Tanrı Ra, ovaları sula sürüleri doyur diye

Yaratmış seni
Denizden uzak çöllere
Su götürüp can veriyorsun
Gökten süzülen çiğdemsin
Yeryüzü Tanrısının gözdesi
Mısır Tanrısının baş tacısın
Elinden her iş gelen Ta’nın
Tezgâhlarına nimet getiriyorsun
Balıkların ulu hâkimi
Suyun armağanları
Bağrında taşıyorsun
Tapınaklar şölensiz kalmasın
Diye arpayı buğdayı
Yaratan sensin
Hızın kesilmeyegörsün
Soluk almaz olur insanlar
Yoksulluk kol gezer
Eksilir Tanrıların yiyecekleri
Ölüp gider milyonlarca kişi
Cimriliğin tutarsa korkuya kapılır bütün ülke
Yas tutar büyük küçük herkes
Nil kabarınca
Şenlik olur, bayram olur

ANONİM/ANTİK MISIR

Karacaoğlan- Yaz Gelip De Baş Ayları Doğunca-6

YAZ GELİP DE BEŞ AYLARI DOĞUNCA -6

Yaz gelip de beş ayları doğunca,
Kıvrım kıvrım gider yolu yaylanın.
Lâlesi, sümbülü boynun eğişin,
Rayihası tatlı gülü yaylanın.

Aktı pınarları, suyu çağlıyor,
İnim inim güzelleri ağlıyor.
Çıkmış anası da seyran eyliyor,
Efesi sürgüne gitti yaylanın.

Engininden yükseğine çıkılmaz,
Kaplan girse meşelerin sökülmez.
Kumaş yüklü tor taylağın çekilmez,
Evleri sürgüne gitti yaylanın.

Eşeli de Karac'oğlan, eşeli,
Altı yıl oldu sevdana düşeli.
Üstü boz topraklı, kaplan meşeli,
Güzeli sürgüne gitti yaylanın.

KARACAOĞLAN

19 Mayıs 2015 Salı

Aşık Kul Ahmet- Yaz Gelip De Üç Ayları Doğunca


YAZ GELİP DE ÜÇ AYLARI DOĞUNCA

Yaz gelip de üç ayları doğunca
Filizlenip fidan olur ağaçlar
Dağlar burcu burcu çiçek açınca
Güzellere seyran olur ağaçlar

Yaprakları temiz koku taşırır
Dallarında kızlar güller devşirir
İnsanlara türlü yemek pişirir
Semalara duman olur ağaçlar

Davul olur meydanları inletir
Müzik olur nice halkı dinletir
Hele şu saz çok dertleri söyletir
Dertli kaval keman olur ağaçlar

Kimi düzgün kimisi de yan olur
Tüm kuşları dallarına kondurur
Yeryüzünü bir cennete döndürür
İnsanlara mihman olur ağaçlar

Kul Ahmet’im gölge olur gidene
Mahsulü bol verir hizmet edene
Meyvaları şifa verir bedene
Çok dertlere derman olur ağaçlar

ÂŞIK KUL AHMET

Şiir Arşivi